Bilindiği gibi AB’nin her zaman her vesilede başvurduğu havuç-sopa politikası şimdilerde de yine bu defa Avrupa Parlamentosundaki gündemdeki yerini koruduğu görülüyor. Çünkü Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu'nda Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de yürüttüğü sondaj çalışmaları nedeniyle bölgede artan tansiyona Avrupa Birliği'nin nasıl cevap vereceği tartışılırken;bu oturum 24-25 Eylül tarihlerinde Türkiye ile ilişkilerin ele alınacağı AB liderler zirvesine hazırlık niteliğinde.Oturumda konuşan Avrupa Birliği Dışilişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Türkiye'ye ekonomik yaptırımlar uygulama konusunda Birlik üyeleri arasında görüş birliği arayışında olduklarını belirterek, "Türkiye ile ilişkimiz yol ayrımında. Üye ülkelerin Türkiye ile ilgili zor kararlar almasının zamanı geldi." dedi. Borrell ayrıca, yaptırımlar konusunda Birlik içerisinde henüz görüş birliği olmadığını ekledi.Oturumda Yunanistan ve Kıbrıs'a tam destek mesajları verilirken Akdeniz'in AB için önemine vurgu yapıldı. Bu kapsamda kimi Avrupa Parlamenteri AB ülkelerinin Türkiye'ye silah ambargosu uygulamasını talep etti. Bu kişiler arasında Portekizli Sosyalist Isabel Santos da vardı. Santos Ankara ile diyaloğun devam etmesi gerektiğini AB'nin ise sert tutum sergilemesi gerektiğini dile getirdi. Avrupa Parlamenteri Tom Vandendriessche Gümrük Birliği'ne son verilmesini ve Türkiye'nin AB'ye adaylık statüsünün tamamen düşülmesini istedi. Öte yandan Fransız Avrupa Parlamenteri Arnaud Danjean Avrupa Birliği'nin bu olayda "Arabulucu değil aktör olduğunu" söylediği de izlendi.Bu arada da ayrıca Avrupa Parlamenterlerinin sorularını cevaplayan Avrupa Birliği Dışilişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in AB'nin bir ülkeye silah ambargosu uygulama yetkisi bulunmadığını belirtmesi de AB içinde birtakım görüş ayrılıkları olduğunu gösteriyor.

*        *         *

Bu kapsamdaki düşüncelerini açıklarken ”Bizler diyalog sayesinde ilişkileri iyileştirmek ve çıkarlarımızı korumakla yükümlüyüz' şeklinde konuşan Borrell Türkiye ile ilgili bir 'dönüm noktasına' gelindiğini, önemli kararların alınması gerektiğini ancak bu konuda üye ülkeler ile görüşmelerin devam ettiğini ifade etmesi AB içinde halen görüş ayrılıkları olduğunu teyit ediyor. Çok tabii olarak, Türkiye’nin de AB ve Avrupa Parlamentosunun bu zokasına karşı elinde çok önemli kozları bulunuyor. Başta Türkiye’deki halen Avrupa’ya göç etmek üzere bekleyen mülteciler konusu olmak üzere, bahis konusu edilen yaptırımların fiilen gündeme gelmesi durumunda sınır kapılarının ardına kadar açılarak Avrupa kıtasına olabilecek büyük mülteci akımının sonuçlarına da katlanmaları gündeme gelirken, yıllardır Avrupa Birliğine girmek üzere ısrarla kapıda bekletilen Türkiye için de gerek GATT Gümrük Birliği Anlaşmasının askıya alınması, gerekse AB yerine alternatif pazarlar bulunarak ticaretin AB dışındaki ülkelere kaydırılması seçenekleri de şu anda halihazırda uygulama olarak elimizde koz şeklinde bulunuyor.

*        *         *

Sonuç olarak,gerek Yunanistan’ın Ege Denizinde Lozan ve Paris Anlaşmalarını yok sayarak aykırı bir tarzda 18 adayı özellikle silahlandırması, gerekse Doğu Akdeniz bölümünde Türkiye’ nin kıta sahanlığı kapsamındaki hukuki haklarını kasıtlı şekilde görmezden gelen AB ve Avrupa Parlamentosunun haçlı zihniyeti ile yaklaşımlarını pekiştirmesi artık tahammül haddini çoktan aşmıştır.Türkiye Mavi Vatan kavramı kapsamındaki hak ve menfaatlerinde son derece haklı olmasına rağmen, uluslararası ortamda maalesef yalnız kalmıştır. Bu yalnızlığın sebeplerinden bir kısmı, ideolojik yaklaşımlar ve inattan kaynaklanmıştır. Ancak Yunanistan’ın doyumsuz istekleri ve bunu destekleyen ülkeler ile Türkiye’nin bölgede güçlü olmasını hazmedemeyen ülke ve kuruluşların etkisi de yadsınamaz.Yunanistan’la birlikte başroldeki Fransa, AB, AP ve çeşitli nedenlerle Türkiye’yle arası iyi olmayan diğer ülkelerin ısrarlı tehditleri maalesef devam etmektedir.PYD/PKK konusunda da anlaşamadığımız ABD, Yunanistan’a yakın durmaktadır. GKRY’ne uyguladığı silah ambargosunu kısmen kaldırarak o da bu kervana katılmıştır. Yunanistan, ABD’yle F-16 modernizasyonu için kontrat imzalamış, ABD’nin Türkiye’ye vermediği F-35’lere talip olmuştur. Fransa’yla da geniş kapsamlı silah anlaşması yapma aşamasındadır.NATO’nun diyalog çabaları Yunanistan’ın cayması nedeniyle akamete uğramıştır. Bürüksel’deki kazaların önlenmesine yönelik teknik görüşmede taviz verilmemelidir.Doğu Akdeniz’deki mevcut tehditlere sahada gereken cevaplar verilmektedir. Ancak S-400’lerin aktif hale getirilmesi ve yeni anlaşmanın, dengeleri lehimize çevirmekte etkili olacağı değerlendirilmekte, Rusya’nın bize yakın olmasını sağlayabilecek bir yaklaşım şeklinde ihtiyatla düşünülebilir. Ayrıca Mavi Vatan’ın temeli olan kıta sahanlığı haklarımız sürekli hatırlatılmalı, geç kalınmış olmasına rağmen Türkiye, bölgedeki menfaatlerini korumak için Suriye, Lübnan, İsrail ve Mısır için bir an önce Doğu Akdeniz'de MEB ilan etmeli ve bunu BM’ye bildirmelidir.Kıbrıs konusunda da aleyhimize teşebbüslerde bulunulacağı beklenmeli, Yunan-Rum çetesine bu imkân verilmemelidir. Kıbrıs sorunu 1974’de çözülmüş, 1983’de bağımsız KKTC ilanıyla bitmiştir. Türk tarafının “Kıbrıs sorunu” yoktur. Adada 46 yıldır barış vardır.Şimdilerdeise yeni bir hamle zamanıdır.10 yıldır gündemini koruyan ve birçok kere federasyonu çağrıştıran KKTC isminin, KKTC meclisinin kararı ve Türkiye’nin desteğiyle, KTC (Kıbrıs Türk Cumhuriyeti) olarak değiştirilmesi, bize üstünlük sağlayacak bir strateji olacaktır.

KAYNAK;Doğu Akdeniz için Yeni Stratejiler (E.TümG.Armağan KULOĞLU)