İçinde bulunduğumuz süreçte medyadan sızan haberlere göre;“Kuzeydoğu Suriye'deki Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) ve YPG temsilcileri bir araya geldi. ABD Dışişleri Bakanlığı temsilcisi David Brownstein ve ekibi iki tarafı müzakereleri sürdürmeye çağırdı. ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan bir heyet Suriye'nin kuzeyinde YGP/SDG/PKK ile Barzani'ye yakın Suriye Kürt Ulusal Konseyi'nin (ENSK) siyasi entegrasyonunu geliştirmek, ABD'nin etkisini ve himayesini göstermek üzere tekrar Suriye'nin kuzeydoğusuna gitti.” Geçen yıl, PYD'ye bağlı unsurların, Barzani'ye bağlı ENKS siyasi ofislerini yakıp, yöneticilerini tutuklandığını hatırlatan Yavuzaslan, tarafların yaşananları geride bırakıp ABD'nin isteğiyle masaya oturduğunu belirtti. Yavuzaslan'ın verdiği bilgiye göre bölgede şekillendirilmek istenen plan aşama aşama aynen şu şekilde:

-Suriye'deki dağınık Kürt yapılarının SDG adı altında birleştirilmesi.

-Fırat'ın doğusundaki petrol-doğal ve tarım ürünleri ile su kaynaklarının kontrolünün sağlanması.

-SDG adı altında siyasi,askeri,ekonomik, idari entegrasyon, sağlanması ve “Bölgesel Yönetime” geçilmesi.

-Suriye için bölgesel yönetimin tanımlanması ve Şam idaresine kabul ettirilerek meşrulaştırılması

-ABD-Fransa kontrolündeki Fırat'ın doğusundaki tüm silahlı unsurların tek çatı altında toplanması.

-Irak'ın kuzeyinde bulunan Irak Bölgesel Kürt Yönetimi'nin himaye ettiği 6-7 bin ENKSPeşmergesinin, Irak'tan Suriye kuzeyine gönderilmesi.

-ABD-YPG kontrolündeki IŞİD'liler “Arap Gücü” adı altında DSG içinde yer alması.

-Suriye kuzeyinde ve Irak'ın Sincar aksı ile YPG koridorunun kalıcı hale getirilmesi.

                                      *       *        *

ABD’nin bu planına göre Suriye’nin kuzeyinde öteden beri düşündüğü bir siyasi entegrasyonu daha da büyüterek dağınık durumdaki kürt gruplarını bir araya getirmek suretiyle  SDG adı altında mümkün olabilecek en kısa sürede “Bölgesel Yönetime” geçilerek, ABD ve Fransa hamiliğinde Fırat’ın doğusundaki ne kadar silahlı unsur varsa hepsinin tek çatı altında toplanmasını sağlamak. İş bu kadarla da kalmayıp; DEAŞ’ ı da kullanarak, ABD-YPG denetimindeki İŞİD’lilerle  Arap Gücü altında DSG’nin içinde yer almasını temin ederek YPG koridorunu kalıcı hale getirmek olduğu amaçlanıyor. Çok tabii olarak aslında ABD’nin gerçek niyeti sözü edilen bölgede BOP projesi kapsamında PKK/PYD/DSG/YPG/DEAŞ den altyapısı oluşan Kürt devletini kurmak.Gerçekte bütün bunların hepsi de ABD’nin yarattığı terör taşeronları. Gelinen noktada  NATO ittifakındaki gelecekte ortaya çıkabilecek çatlakların ana sorumlusunun da Amerike Birleşik Devletlerinin olması asla tesadüf değil. Çünkü bu yönde Uzmanlar, Doğu Akdeniz'de Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerilimde Fransa'nın, ‘NATO'nun beyin ölümü’ söylemini yeniden gündeme taşımasının müttefiklik geleneğine ciddi zarar verdiğini belirtiyor.Yineuzmanlar, Macron'un bir yandan NATO'ya karşı sert bir tutum sergilerken diğer yandan NATO'yu Türkiye aleyhinde karar almaya zorlamasının Fransa’nın tutarsızlığının bir kanıtı olduğunu belirtiyor.

                                      *       *        *

Sonuç olarak, ABD başta olmak üzere Fransa ve Yunanistan’ın NATO içinde Türkiye’ye yönelik yapay gündemler yaratarak ortamı bulandırmak istemeleri Doğu Akdeniz ile Ege Bölgesinde Türkiye’nin güç dengelerini allak bullak eden TSK’nin güçlü yapısından kaynaklanıyor.Ancak mevcut duruma göredış aksanlı çatlak seslerin tümüyle kesilmesini sağlayabilmek için TSK’nın elini daha da güçlendirmesi gerektiğini de hatırlatmak gerekiyor.Mamafih son gelişmeler ışığında Yunanistan’ın içinde bulunduğu ekonomik krize rağmen silahlı kuvvetlerinde asker maaşlarını bile ödeyemez durumda olmasına karşın finansal imkanlarını olağanüstü zorlayarak 2021 savunma bütçesi içindeki silahlanma payını, 5 kat artırarak 2,5 milyar euro'yayükseltmesiyle;ABD ve Fransa’nın her türlü silah desteğini üst seviyeye çıkarması gerçekte göz ardı edilebilecek bir durum değil.Bu anlamda görünen işaretlere bakıldığında;Türkiye sınırında yakın zamandaki  ABD-Yunanistan tatbikatları, ABD’nin Girit’teki üsse savaş gemisi göndermesi, Yunanistan tarafından Ege’deki adaları anlaşmalar hilafına silahlandırması gibi gelişmeler yabana atılacak durumlar değil. Üstüne üstlük yakın dönemde ABD Dışişleri Bakanı olan kişinin Türkiye’den “sözde müttefik” şeklinde bahsetmesi de buna ilave edilebilir. Tablo bu yönden açıkça ortada; mütekabiliyet koşulunun dışişleri politikaları açısından belirleyici olmasını temin edecek strateji değişikliğinin mutlaka gündeme gelmesi gerekiyor.