Türk-Amerikan ikili savunma ilişkilerine ve NATO çatısı altındaki müşterek güvenliğe olan bağlılığın altını çizmek için’geçtiğimiz perşembe günü Ausitn ile Akar’ın telefonda bilahare görüştüğü ve Austin’in, Türkiye’nin Afganistan’daki Kararlı Destek Misyonu kapsamında oynadığı önemli rol ve devam eden barış sürecine desteğinden dolayı Akar’a teşekkür ettiği belirtilirken,pentagon’dan yapılan açıklamada, Austin’in Türkiye’yi Rus füze savunma sistemini elinde bulundurmamaya çağırdığı da alınan bilgiler arasında yer alıyor. Gerçekte ABD’nin amacı, Türkiye’yi kendi çıkarları yönünde hareket edecek duruma getirmek, özellikle Suriye kuzeyindeki yapıyı ve SDG’yi dayatmaktır. Bu kapsamda S-400 konusu direnç kırmayı hedeflediğinden,Türkiye’nin egemenlik meselesi haline gelmiştir. Konu aynı zamanda güvenirlik ve onur meselesidir.Bu nedenle pazarlık konusu yapılmamalı, her akla gelen, alternatif diye ortaya atılmamalı, ciddi, akılcı ve çıkarlarımızı gözeten politik argümanlar üretilmelidir.Öte yandan da ABD’nin S400 Yüksek İrtifa Hava Savunma Sistemi konusunda önü arkası bitmeyen ısrarlarıyla Ülkemize baskı yapması beraberinde birçok soru işaretini de getirmekte  içsel açıdan NATO İttifakı içinde de yer alan ABD’nin açıkça silah ve lojistik destek vermek suretiyle Türkiye açısından beka sorunu olan PKK/PYD’yibile bile desteklemesi ayrıca NATO İttifakı içindekisağlamlaştırıl ması gereken güven unsurunun da yara almasına yol açmaktadır.

     *         *          *

Hadiseye bu yönden bakıldığında; Rusya’dan satın alınan S 400 YİHS Sistemi için ısrarlı yaklaşımlar yerine ABD öncelikle Türkiye için beka sorunu haline gelen PKK/PYD’ye neden destek verdiği de detaylı olarak sorgulamalıdır. Bu yönden empati sorunu yaşayan ABD ayrıca son dönemde Ege ve Doğu Akdeniz’de yaşa nan gelişmeler ışığında her türlü silah desteği vererek palazlandır maya ve güçlendirmeye çalıştığı Yunanistan’a karşılık, Türkiye’yi gözden çıkarmaya kadar varan yaklaşımları ile de dikkat çekmekte dir. Aslında bölgedeki askeri gücü yönüyle hiçbir alternatifi bulun mayan Türk Silahlı Kuvvetlerine karşılık ABD Yönetiminin sırf idrak gücünün zayıflığı ile ikili ilişkileri de çok olumsuz etkileyebilecek böylesi noktaya gelmesinin de sorgulanması gerekmektedir. Hadiseye bu zaviyeden bakıldığında ABD’nin S400YİHS Sistemi için tehditlerle bütünleşen ısrarlarını hoş karşılamak ve tavizlerle yanıtlama cihetine gitmek de kabul edilebilir bir yaklaşım değildir. Türkiye bunu tartışma konusu bile yapmamalıdır.Kaldı ki Türkiyenin bu kabil güvenlik ihtiyacı konularının gündeme alınmaksızın ancak diğer konuların görüşülebileceği de şarta bağlanmasının daha doğru olacağı savunulmaktadır.Kısaca Türkiye’nin yüksek İrtifa Hava Savunma Sistemi ihtiyacı Rusya’dan satın alınan S400

Sistemi ile karşılanmıştır. NATO sistemine de zarar vermesi asla mümkün olmadığı gibi sadece Ülkemizin zorunlu bir gereksinimidir.Bunun için ABD’ce halen ısrar edilmesi halinde mutlak şekilde haklı olarak birtakım soru işaretlerine neden olabileceği de çok açıktır. Kaldı ki,bu anlamda Suriye kesiminde PYD/YPG’ninDEAŞ’a karşı elde ettiği kazanımlarla örgüt, gelecekte bölgede kurulmasını hedeflediği bir Kürt (özerk, federe) devleti için elini güçlendirmiştir. PYD/YPG, geleceğe dönük planlarında PKK’nın modelindeki “demokratik özerklik” esasları üzerinden de facto (fiili) bir devlet inşa etmek istemektedir. Bu politika bağlamında ABD ve Rusya’yla askeri ve siyasi ilişkilerini “kazan-kazan anlayış”ı temelindeilerletmektedir. Her iki devlet arasında denge siyaseti izleyen PYD/ YPG, kanton bölgelerinin altyapısını ise bu güçlerin yardımıyla da geliştirmeye gayret etmektedir.Dolayısı ile bu gerçek de kesinlikle göz ardı edilemez.

       *         *          *

Sonuç olarak, ABD öncelikle bedeli ödenen F35 Savaş uçaklarının  ya teslimini gerçekleştirmeli ya da bedelin tamamını derhal gecik  tirmeden ödemelidir. Zaten ABD-Türkiye hattında yaşanan tüm gelişmelerin tamamı analiz edildiğinde ABD’nin tek taraflı çıkarsa maları sebebiyle geçmişte yaşanan olumsuzluklar değerlendirildi    ğinde; Türkiye-Amerika ilişkileri, her zaman stratejik önemini korumuştur. Bunun temel nedeni, iki ülke arasındaki ilişkilerin çoğu zaman ikili diplomasinin ötesine geçerek; Orta Doğu, Balkanlar, Kafkasya ve Orta Asya’da yaşanan kilit bölgesel meselelere kadar uzanmasıdır. Pek çok kıtayı birbirine bağlayan ve medeniyetlerin geçiş noktasında yer alan Türkiye,eşsiz bir jeopolitik konuma sahiptir. Fakat ilişkiler tıkanma noktasına gelince anjiyoya ihtiyaç vardır. Türk-Amerikan ilişkilerinin karakterini belirleyen, sadece iki ülkeye özgü koşullar değildir; dünyanın pek çok bölgesinde yaşanan gelişmeler, bu ilişkilerin çerçevesini belirlemede önemli rol oynamaktadır.Mamafih Joe Biden göreve geldiğinden beri, Türkiye-Amerika ilişkilerinin geleceğine dönük soru işaretleri de çoğalmış görünüyor. Asıl endişe konusu, Biden döneminde ’Kafkas Baharının başlamasıdır.Bu gelişme ABD-Rusya arasını çok sert bir şekilde geren bir durumdur.Bunun dışında özellikle geçmiş yıllardan itibaren Amerika’nın Türkiye’ ye yapmış olduğu darbeleri desteklemesi, ekonomiyi manipüle etmesi ve Kıbrıs meselesinde takındığı Türkiye aleyhine tavırlar da ortadadır.Kim sözde müttefiktir, kim değildir, bu da açıkça ve alenen görünmektedir.NeticedeSuriye üzerinden Suriye, Irak, Türkiye, Lübnan ve Ürdün coğrafyasında bölgesel dengeleri kalıcı bir şekilde etkileyebilecek gelişmeler yaşanmaktadır. Söz konusu gelişmelerin, taktiksel ittifaklar nedeniyle kaygan bir zemine kurulması işi daha da zorlaştırmaktadır.