Öteden beri NATO ittifakı kapsamında yer aldığı bilinen ABD kanadında bir türlü bitmek tükenmek bilmeyen gerginlik yanın  da Türkiye açısından doğrudan beka sorunu oluşturan PKK/PYD       YPG ye yaklaşık 30 bin tırlık silah ve lojistik desteğe ek olarak     halen muhtelif vesilelerle ısrarla devam ettiği yardımlar dışında geçen yıl içinde ABD'li "Delta Crescent Energy LLC" şirketinin, Suriye'nin kuzeyinde Kürt grupların liderliğindeki SDG ile petrol anlaşması imzalaması gerçeği karşısında;ABD'li petrol şirketininin,Suriye'deki petrol ve gaz rezervlerinin yaklaşık yüzde 70'sini denetimi altında tutan SDG ile imzaladığı anlaşmanın, bölgedeki petrol sahalarının modernizasyonu ve petrolün işlenerek pazarlanmasını kapsadığı belirtiliyor. SDG, bu bölgede potansiyelin çok altında çıkarabildiği petrolü sadece Irak'a değil aynı zamanda Esad rejimine de satıyor, bu yolla özerk yönetiminin finansmanını sağlıyor.Bölgedeki rezervler açısından PYD’nin kontrol ettiği alanlardaki petrol miktarı, Suriye’nin toplam petrol kaynaklarının yaklaşık %60’nı oluşturmaktadır. PYD ile Delta Crescent Energy LLC arasında yapılan anlaşmada, bölgeden elde edilecek petrol gelirinden Suriye rejimine herhangi bir pay verilmemesini ifade eden bir maddenin yer alması ise, Amerika’nın Suriye’nin kuzeyinde özerk bir yönetim kurmak için ciddi adımlar attığını ortaya koyması açısından oldukça önemli sayılacak bir durum.

     *        *         *

Konuyla ilgili olarak finansal açıdan PYD’ye bağımsızlık kazandırmak isteyen Amerikan yönetiminin Suriye’nin toprak bütünlüğünü parçalama niyetinde olduğuna kuşku yoktur. Bu süreç Amerika’nın Irak Bölgesel Kürt Yönetimi (IBKY) için izlediği politikalarla da paralellik göstermektedir. Amerika, 2003 yılında Irak’ı işgal edip petrol bölgelerini ve ülke yönetimini ele aldıktan sonra IBKY’ye finansal açıdan destek olmak için Bağdat’ın petrol gelirlerinden pay vermiştir. 2005 yılında kabul edilen Irak Anayasası’nın ilgili maddelerine göre (Madde 110, 111, 112, 117, 141 gibi) Irak enerji kaynakları üzerindeki paylaşım belirlenmiş ve 2007 yılında IBKY ve Bağdat yönetimi arasında yapılan anlaşmaya göre Kuzey Irak yönetimine petrol gelirleri için merkezî bütçeden yıllık %17 civarında pay verilmesi kararlaştırılmıştır. Öyle ki tüm bu gerçekler ABD’nin iki yüzlü politikalarının “böl parçala ve yönet” şeklindeki kirli planlarının  bir parçası olduğu kadar NATO ittifakı içinde doğrudan şer odaklı bir kimliğe bürünen ABD’yi suç ortaklarıyla birlikte terör destekçisi ülke durumuna getirmektedir.

    *        *         *

Bu durum ABD yasalarına göre de genel olarak terörizm ile ilgili faaliyetler ABD iç hukuku içerisinde suç kabul edilmiştir. Kısa ismi ile “Patriot Act”4 11 Eylül saldırılarının hemen sonrasında federal kanun niteliğinde terörizm ile mücadele etmek üzere birçok fiili ceza hukukunun kapsamına almıştır.Bu kanunun 2339B bölümünde yabancı bir terör örgütüne bilerek maddi ve manevi destek ya da kaynak sağlayan, buna teşebbüs eden veya söz konusu fiile katılanların para cezası ya da 20 yıldan fazla olmamak şartıyla hapis cezasına çarptırılacağını öngören hüküm bulunmaktadır. Öte yandan hal böyle iken uluslararası boyutu itibarıyla da ABD’nin YPG ve PYD gibi terör örgütlerine verdiği desteğin hukuki temeline bakıldığında çeşitli sorunlar görülmüştür. Bu sorunlar ulusal ve uluslararası hukuk kapsamında incelenmiş ve birtakım sonuçlara varılmıştır. Kanun niteliğinde kabul edilen AUMF adlı düzenlemeye göre ABD ordusunun Suriye’de ancak El-Kaide ile bağlantılı DEAŞ ile mücadele etme yetkisi vardır. Bu mücadele dışında oradaki devlet dışı aktörleri savunması ve terör unsurları barındıran PYD ve YPG gibi örgütlere çeşitli destekler vermesi ABD yönetiminin yetkisini aştığı anlamına gelmektedir.

 *        *         *

Sonuç olarak,gerçekte ABD’nin gerginlik konusu olarak günde me getirdiği Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S 400 Yüksek İrtifa Hava Savunma Sistemi yapay bir gündemden başka bir şey değildir. Hadise bu açıdan değerlendirildiğinde egemenlik ve müdahale kavramları uluslararası hukuk açısından birbiri ile yakından ilişkili kavramlardır. Egemenlik bir devletin olmazsa olmaz unsurudur ve her devletin egemenliğine saygı duyulması uluslararası hukukta temel bir ilkedir.Devletlerin egemen olmasının bir sonucu devletlerin egemen eşitliği ilkesidir. Devletlerin egemen eşitliği ilkesi ve devletlerin egemen olmalarının sonucu ise içişlerine müdahale etmeme ilkesidir.Müdahale etmeme ilkesi, devletlerin egemenliğine saygı ilkesi üzerine kurulmuş bir ilkedir.Bu yönden ABD’nin bu yaklaşımı küstah ve amaçını aşan bir müdahale anlamını taşımaktadır. Bu sebeple bu anlamdaki  gerçek değerlendirme Türkiye’nin NATO ittifakı içindeki işlevi ni tam olarak yapıp yapmadığı yönünde olması gerektiği gibi; Ülkemizin geçmişte NATO’da yaşanan örneklerine bakıldığında hiçbir ülke ile mukayese edilemeyecek düzeyde işlevsel pozisyo   nunu tartışmasız şekilde tam anlamıyla yerine getirmiştir.Bu açı dan ABD önce aynaya bakarak kendi durumunu önce değerlen dirme yanında, Türkiye için beka sorunu olan konumdaki; PKK/PYD/SDG ye verdiği silah.lojistik ve mali yardımların boyutuna bakmalıdır.Bu arada da Türkiye’nin gösterdiği tepkiler beraberinde derhal karşı tarafın amacına ulaşmasına fırsat vermeden gerekli müdahalelerle sert bir şekilde karşılık vererek gereğini gecikmeden yapmalıdır.