DOLAYLI VERGİLERLE DOLAYSIZ VERGİLER ARASINDAKİ AÇIK FARK VE VERGİ ADALETSİZLİĞİ

Dünyadaki vergi uygulamalarına yönelik bir genelleme yapılırsa; Avrupa Birliği’ne dahil ülkelerde de vergilendirme düzeyi ve vergi yapıları birbirinden büyük farklılıklar taşımakta ve toplam vergi yükü sosyal güvenlik pirimleri hariç tutulduğunda %18-20 (Türkiye, Slovakya, Yunanistan) ile %48 (Danimarka) arasında, sosyal güvenlik pirimleri dahil edildiğinde ise %30 (Yunanistan) ile %50 (Danimarka, İsveç) arasında değişmektedir. Tüketim üzerinden alınan vergiler çok kere ‘dolaylı vergiler’ olarak anılır (dolaylı vergiler; üretim ve ithalatla bağlantılı vergiler olup, üretim birimleri üzerinden alınan vergileri, KDV, ithalde alınan vergiler, ulaştırma ve sigorta gibi hizmetler, finansal işlemler ve sermaye işlemleri üzerinden alınan diğer spesifik vergileri ve üretimden alınan sair vergileri kapsar.) Buna karşılık ‘dolaysız vergiler’ gelir üzerine konulur (gelir ve kurumlar vergileri, servet üzerinden alınan vergiler, sosyal güvenlik pirimleri (bunlar işverenlerle işçilerin pirimlerini, kendi hesabına çalışanların ve bir işverene tabi olmaksızın çalışanların pirimlerini kapsar) bordro üzerinden kesilen vergiler ve sermaye vergileri). Şu duruma göre, vergilerin tüketim üzerinden veya gelir üzerinden alınması konusundaki tercih aynı zamanda dolaysız vergilerle dolaylı vergiler arasında kurulacak dengenin de tercihi anlamına gelmektedir.

                               *      *       *

Bu arada da vergilerin, ‘tüketim üzerinden alınan vergiler’ ve ‘gelir üzerinden alınan vergiler’ biçimindeki genel ayırımı içinde ve fakat ayrı ayrı isimlerle yer alacak vergi türlerinin dizaynı ve ekonomik etkileri bakımından da önemli farklar olduğunu unut mamak gerekiyor. Genel olarak, mevcut vergi politikalarının AB büyüme performansı bakımından tatminkar olmadığı ileri sürül mektedir. Dolayısıyla, vergi ve sosyal güvenlik sistemlerindeki reformların büyüme ve istihdam performansını olumlu etkileyip etkilemediği kesinlik kazanmamıştır ve hala dolaysız vergilendir meden dolaylı vergilendirmeye (özellkle KDV’ye) kayışla ilintili tartışmalar halen devam etmektedir. Diğer taraftan, tüketim üzeri ne vergi kaydırmala rının ekonomik büyüme üzerine etkisi de hala kesinleşmiş değildir. Değişik görüşte olanlar vardır ve kimileri de yaratılan etkilerin marji nal düzeyde kaldığını ileri sürmektedirler. Dolayısıyla, dolaysız vergilendirmeden dolaylı vergilendirmeye kayışın makro ekonomik etkilerinin tartışılması üzerinde önemle durulması gereken bir husustur.Genel anlamda Türkiye’deki uygu    lamalara bakıldığında; azalışlar son 10 yıldır özellikle yeni üye ülkelerde toplam vergiler içinde tüketim üzerinden alınan vergi lerin (dolaylı vergilerin) payı nın artışı yönünde bir eğilim göstermiştir.

                               *      *       *

Genel kabul gören bir husus ise İşgücü üzerindeki vergi yükü azalışları net ücret gelirinde artışa yol açar.Ayrıca, özellikle alt gelir gruplarında gelir dağılımını iyileştirir. Bu ise çalışmayı ve istihdamı teşvik eder.Bu arada Avrupa’da ve Türkiye’de vergi tıkaçları (tax wages) çok yüksektir. Örneğin 2003’de ücretlerden kesilen vergi ve primlerin oranı (yani, vergi tıkacı) Belçika’da %54,5, Türkiye’de %42,7, Kore’de ise %14,1’dir. Bu oran İrlan da’da %24,5 ise de, ücretten yapılan kesintiler içinde en büyük payı sosyal güvenlik primleri oluşturur.Ancak ne var ki şayet istihdam üzerindeki vergiler azaltılır, bunu telafi etmek için KDV yükseltilir, buna karşılık mal ve hizmet fiyatları da aynı oranda artarsa, bunun istihdama mutlak bir katkısı olmayacağı ve çalışan ların davranışlarının değişmeyeceği de çok aşikardır. Dolaylı vergilerin nihai manada tamamen işçiler ve çalışanlar tarafından yüklenildiği için, uzun vadede işgücü piyasası nın bu yönlü terci he tepkisi tüketim vergilerine kayışı etkisiz hale getirecektir. Etkisizleşmenin nedeni de işçilerin gerçek vergi yükleri nin değiş memiş olması ile ilgilidir. Denilebilir ki, bu konuda, milli gelirin dağılımı, vergiden kaçınmanın ve kayıt-dışı ekonominin de recesi ve sermaye vergilendirilmesinin özellikleri önemli rol oyna makta dır. Gelir üzerindeki vergileri azaltıp, bunun KDV’de artışlar la telafisi, yüksek gelirliler üzerindeki vergi yükünü azaltmakta, bu na karşılık alt ve orta gelirliler üzerindeki vergi yükünü artır makta dır. Bu durum düşük gelirli niteliksiz işgücünün işe girme isteklerini de olumsuz etkilemektedir.

                                        *      *       *

Sonuç olarak, Türkiye'deki yapının sağlıklı olmadığı çok açıktır. Vergilendirme, gelirler ve kazançlardan çok, aşırı ölçüde harcama lar üzerine, yani fiyat ayarlamalarına, kaydırılmış, dolaylı vergi lerin oran ve miktarları kabul edilemez seviyelere yükselmiştir. Bu yapının vergi yükünü özellikle alt ve orta gelir gruplarına bindiren ve onları zayıflatan ve gelir dağılımını daha da bozan etkileri olduğu söylenebilir. Çünkü, verginin ağırlıklı büyük kısmını gelirinin tama mına yakınını tüketmek durumunda kalan orta sınıf ödemektedir. Orta sınıf ve ücretler üzerindeki yükleri (vergi takozlarını) dikkate aldığımızda bu çarpıklık bu kesim için daha da artmaktadır. Nitekim, küresel krizin de etkisi ile, tüketim üzerinden alınan vergilerin 2008 ve 2009 yıllarında nisbi ve mut lak olarak azalışı bu değerlendirme ye haklılık kazandıran bir baş ka kanıt olmuştur.Ayrıca vergi yükü nün ağır derecede harcamalar ve tüketim üzerinden alınan vergilere kaydırılışını mutlak başarı ölçüsü olarak alamayız.Vergide adalet ilkesi gereği dolaylı-dolay sız vergiler arasındaki paylaşımın dengeli oluşu ekonomik, mali ve sosyal başarı için çok daha önemlidir. Ana yasamızın vergi öde vi başlıklı 73. maddesinde, ''herkes kamu gider lerini karşılamak üzere mali gücüne göre vergi öder'' denildikten son ra, ''vergi yükü nün adaletli ve dengeli dağılımı maliye politikasının sosyal amacı dır'' hükmüne yer verilmiştir.Oysa, özellikle 2002 yılın dan itiba ren dolaylı ve dolaysız vergiler arasındaki fark giderek açıl mış ve dolaysız vergilerin payı %33-34’lere kadar düşmüştür. Bu ol gu, ülkemizde bu yönden vergi adaletinin rahatlıkla ters yönde işledi ğinin bir göstergesi olarak algılanabilir ve bu açıdan mevcut duru mun Anayasaya aykırı olduğunu ifade etmek dahi mümkün bulun maktadır. Bu itibarla, iktisaden gelişen bir yapıya sahip ülkemiz de tüm etkenleri dikkate alıp, sağlıklı bir bileşkeye kavuşturmak düşün cesi ile, sosyal güvenlik amaçlı pirim ve katkılar bir yana bırakıldı ğında, dolaysız vergilerin %40-45, dolaylı vergilerin ise en çok %55-60 kadar bir pay işgal etmesinin hedeflenmesinin ve (dolaysız vergi ler alanında yapılacak düzenlemelerle telafi edilme si koşulu ile) en az 10 puan aşağıya çekilmesinin gerekli olduğu yönündeki değerlen dirmeleri de dikkate almak gerekmektedir.