Genel iktisadi duruma bakıldığında; İçinde bulunduğumuz dönemde, yeni bir şok yaşanmazsa “pozitif büyüme rakam larının görüleceği durgunlaşmanın” deneyimlendiği söyle nebilir.Bir yandan da devlet harcamaya devam etmekte, TCMB’ nın 12 Aralık’ta devam ettirdiği “faiz düşüşleri” ve devlet banka ları öncülüğünde “kredi genişlemesi” görülüyor.Bu anlamda mesafe kat edilmiş denilebilir. Ancak ekonomi yönetiminin atılım olarak sunmaya çalıştığı olgunun aslında “durgunlaşma”, daha yumuşak bir ifadeyle “zayıf toparlanma”ya da resesyon(durgun     luk)dan geçiş dönemi yaşanması mümkün.

Sermaye girişindeki iştahsızlık durumu; 0 Aralık’ta açıklanan ödemeler dengesi verileri, toplam sermaye girişinin henüz istenen seviyeye gelmediğini; önce “çöken, şimdi “durgunlaşan ekonomi  de” “finansman ihtiyacının azalması” gerçeği karşısında “TL’nın değer kaybının sınırlı kaldığı”çıkarımını yapmamıza izin vermek tedir. Bu bağlamda, Ekim Ayı’nda “1.550 milyon dolar cari faz la” gerçekleşmiş bulunuyor.Finansman açığının giderilmesi konu sunda ülkede öne çıkan husus,gerçekleşen ”toplam sermaye girişi nin seyri” olmaktadır.Özel sektör borçları ile finasal kırılganlığın

risk pozisyonundan çıkarılması gerekiyor.

Sanayi üretiminde hayal olan dipten dönüş; Aralık Ayı’nda açıklanan TUİK Ekim 2019 Sanayi Üretim Endeksi’nin, piyasa nın beklentisi olan yıllık yüzde 6 artış yerine yüzde 3,8 çıkması hayal kırıklığı yaratmış bulunuyor.Aylık bazda çıkan sanayi üre timi sayısının bir önceki aya göre yüzde 0,9 düşmesi, dipten dönü şün Türkiye için henüz uzakta olduğunu göstermiştir. İstihdam sayılarında ve işsizlik oranlarındaki artışta da karşılığını bulan bu gerçek, sürdürülebilir bir üretim, istihdam ve büyüme beklentile rini bir anlamda belirsizliğe ötelemiş olmaktadır.

                         *       *        *

Diğer taraftan 2020 yılı için ortaya çıkabilecek belirsizlikler ve zorluklarla olası riskler için öngörülerde bulunmak gerekirse;

ABD-Türkiya ilişkileri; ABD-Türkiye ilişkileri yönünden temel risk, yaptırımlar ve Halk Bankası konusundan öte, 2020 Kasım Ayı’nda yapılacak ABD seçimlerinde “Demokrat Parti kökenli bir başkanın seçilmesi”olarak durmaktadır. Bilindiği gibi Demok rat Parti içinde başkan adaylığı yarışı hızla sürmektedir.Bu yarışta en şanslı aday olan Joe Biden’ın Türkiye hakkındaki görüşleri olduk ça katı olup, ikinci sıradaki Bernie Sanders’ın görüşleri daha da uç noktadadır. Sonuç olarak ABD yasama ve yargı sistemi ile idari tarafta OFAC gibi kurumların da Türkiye aleyhine atacağı adımlar, Türkiye’ye yatırım yapan kurumların risk algısını olabil diğince arttırabilecektir.Halen AB ile olan ilişkilerin de pek sıcak seyretme diğini söyleyebiliriz.Bilindiği gibi AB ile Türkiye arasındaki anlaş mazlıklar oldukça çeşitli: Suriyeli göçmenler, Suriye’ nin iç savaş sonrası statüsü, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz kıta sahanlığı, Ege soru nu, Türkiye’nin Kopenhag kriterlerinden uzaklaşmış olması, vs.  Bu listeye ek olarak Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşma sı ve NA TO’  nun Doğu Avrupa ve Baltık Ülkelerini savunulması konusun daki adımları yavaşlatması, eskiden beri Türkiye’ye daha sıcak ba kan Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin daha mesafeli duruş larına yol açmıştır.AB’nin en önemli güç ekseni olan Almanya ve Fran sa’nın Türkiye’de önemli yatırımları ve çıkarlarının mevcudiyeti, Türki ye’nin AB ile ilişkisi serin bir şekilde ve dengede sürmesine yar dımcı olacaktır.Keza. Avrupa bankaları ve sigorta kurumları ile kurumsal yatırımcılarının Türkiye riskini alma konusunda temkin  li duruşlarını sürdüreceklerini kolayca öngörmek mümkün.

                         *       *        *

Öte yandan TCMB’sı bir taraftan sıkı para politikası uygulaması üzerinde dururken,buna rağmen Hazine nakit gerçekleşmelerine

baktığımızda, “kamu nakit dengesinden” iyice uzaklaşıldığını gör mekteyiz. Nakit dengesine yıllar itibariyle baktığımızda 2015, 16, 17, 18, 19(Ocak_Kasım)’da sırasıyla -17 milyar, -38 milyar, -60 milyar,-80 milyar ve -93 milyar TL (TCMB ihtiyat fonundan akta rılan tutar ve tek seferlik birçok kaleme rağmen)olduğunu izle teyiz.Bir başka ifadeyle,önü alınamaz bir“Hazine nakit açığı eğili minin” mevcut olduğu görülmektedir.Bu eğilimin kamu borçlulu ğuna etkisi çok net izlenmektedir. Son dört yılda hazine borç sto kutam yüzde 86 oranında artmış durumdadır.Üstelik döviz cinsin den yükümlülüklerin toplam hazine borç stoku içindeki payı yüz de 35’ten yüzde 49 düzeyine ulaşmıştır. Henüz Hazine borç stoku nun düzeyi 1990’lı yıllardaki sürdürülemez düzeyde değil ama, bu eğilim “tedirgin edici” niteliktedir. 2020 yılında bu eğilimin devam edeceğin öngörülmektedir.

                         *       *        *

Sonuç olarak,Reel sektörün artan sorunları dikkate alındığında;

Kırılganlığın reel sektör üzerindeki sistematik zararları sadece enerji, perakende, inşaat gibi çok bilinen sektörlerle sınırlanmış değil, tüm sektörlere geniş yelpazede dağılmış durumdadır. Geliş miş ülkelerde “yapıcı yıkımın işlemesini” kolaylaştıran hukuki ve ticari prensip ler ekonominin temelleri içinde yer alır. Amerikan ekonomisinin 1929,1971 ve 2008 bunalımlarından, diğer ülkelere göre süratli çıkışının en önemli nedeni“yapıcı yıkımın”doğru işle mesini sağlamasında yatmaktadır.Hal böyle iken Ekonomideki başka bir risk de TL faiz hedeflemesindeki “ısrarlı” yaklaşımdır. “Yetersiz tasarruf” oranının geçerli olduğu ülkemizde TL’nın is tikrarı,TL tasarruf sahiplerinin net anlamda en az “yüzde 2-3 reel getiriye” ulaşabilmesine bağlıdır.Hali hazırda ölçülen enflasyona göre “TL net getiriler negatife dönmüş” durumdadır. Halen döviz mevduatının toplam içindeki payının da %52 olduğu düşünülürse, TL faizlerde daha fazla indirim, örtülü sermaye kontrollerine rağ men, döviz sepetini yukarıya itebilir ve mevcut “dolarizasyonu” daha da yükseltme riski söz konusu olabilir. Yolun sonuna gelen “sıcak para (carry trade)” konusu ise; Bilindiği gibi geçmişte, TL’nin döviz sepeti karşısında değerinin istikrar kazanması,ancak “carry trade” dediğimiz sıcak para yatırımcılarına yaratılan çifte getiri fırsatı ile sağlanabilmişti. Yerli yatırımcılar ise, carry trade yatırımcılarının kur yüksekken sattıkları dövizleri aldılar ve 18 ay boyunca inanılmaz bir reel kayba uğradılar. Bu arada sıkışıp da yüzde 25+ düzeylerinden tahvil satanlar, ya da BIST 100 87,000 düzeyinden TL varlık satanlar çifte zarara uğramışlardı.Bu durum      da TL faiz düşüşü artık son sınırlarına gelip, döviz kuru da yavaş yavaş yukarı doğru kıpırdanmaya başladığında“carry trade” yatırı mcıları için masadan kalkma zamanına işaret ediyor. Ülkemizin 2018 yılından bu yana yaşadığı ekonomik krizin temel nedeni, tüm boyutu ile önümüzde durmaya devam etmektedir. Dünya’nın 20 nci büyük ekonomisi olan Türkiye, World Economic Forum’ un 2019 raporuna göre “rekabetçilik endeksinde” 61 nci sıradadır. Keza 670 sayfalık anılan rapor,Türkiye’nin “Endüstri 4.0 devrimi ni” göreceli olarak nasıl kaçırdığını gözler önüne sermektedir. Bu na ulaştıracak yolunun temelinde demokratik parlamenter rejime doğru atılacak olumlu adımlar yanında “kurumsallaşma,“iş sistem leri” “nitelikli insan gücü”,“teknoloji” olgularının yattığını söyle mek, daha gerçekçi olacaktır.

KAYNAK: 2020 Yılını uğurlarken(Ersin DEDEKOCA)