Mevcut duruma göre öncelikle faiz dışı bütçe açığının seyrini incelediğimizde; kamu harcamalarında bir türlü önlenemeyen artışlar yanında vergi gelirlerinin reel olarak arttırılamaması sebebiyle Devlet Bütçesi bir türlü istediğimiz noktaya gelemiyor. Özellikle tek seferlik gelirler çıkarıldığında bütçenin pozisyonu pek de iç açıcı değil. Mamafih vergi gelirlerinin reel şekilde arttırılamamasının nedeni nereden bakılırsa bakılsın içinde bulunduğumuz iktisadi kırılganlık. Çünkü ekonomideki çarklar döndüğü sürece artı değer yaratabilir;aksi takdirde vergi gelirlerinin arttırılamadığı gibi vergi ciddi kayıpları ortaya çıkar. Hele hele yüksek vergi borcu olan şirketlerin kurtarılması için bir de vergi borçlarının bir bölümünün    silinmesi gibi bir uygulama da devreye girdiğinde yandı keten helvam.Öte yandan da Türkiye’deki vergi uygulaması incelendiğinde büyük kısmı dolaylı vergilerden yani tüketici kesiminden  sağlanıyor.Talep yapısındaki göreceli daralma nedeni ile tüketimin ağırlıklı olarak düşmesi ve harcamaların azalması ile bu tür durumlarda öncelikle otomotiv sektörünün ve dayanıklı tüketim mallarını satıldığı sektörlerin etkilenmesi de gündeme geliyor.

                               *        *          *

Öteden beri hükümet otoritesince alınan kısa vadeli önlemlerle ekonominin canlanabilmesi mümkün olamayacağına göre; ilk sırada öne çıkan ve bir türlü önü alınamayan kamu israflarının mutlak şekilde önüne geçilmesi gerekiyor.İkinci sırada ise Türkiye’nin dış finansman ihtiyacının çok yüksek olduğu gerçeğini ta baştan kabul etmek gerekiyor.Bu yüzden Türkiye önümüzdeki son bir yılda 180 milyar doları mutlaka çevirmek zorunda.Bir diğeri de enflasyon sorunu ki,TÜİK tarafından geçmişteki birkaç aylık enflasyon oranlarına dikkat ettiğimizde sadece baz etki ile biraz yavaşladığı görülüyor.Peki bahse konu bu baz etki kış mevsiminde belli ki ortadan kalkacak baz etkisinin bitmesiyle enflasyon yeniden yükselişe geçecek.Geçen ay tek haneye düşen enflasyonun yeniden yüzde 10’u geçtiğini, yüzde 15’lere doğru hareketlendiğini göreceğiz.TCMB’da bu defa öteden beri sürdürdüğü faiz indirimlerine ara vermak zorunda kaldığında da enflasyon tekrar yükselişe geçeceğinden bankalarda TL cinsinden mevduatları olanlar bu defa bu birikimlerini enflasyon sebebiyle dolara çvirerek döviz kurundaki dalgalanmalara neden olacaklar.

                               *        *          *

Gerçekte o kadar da zannedildiği gibi TCMB’ınca uygulamaya konu olan faiz indiriminin ekonomide istenen canlandırmaya yetmediği de uygulamada ortaya çıkmıştır.Çünkü TCMB yapılan son faiz indirimleri neticesine baktığımızda Ağusto/2019 ayında sanayi üretimi indeksine göre; madencilik ve taşocakçılığı sektörü endeksi bir önceki yılın aynı ayına göre %6, imalat sanayi sektörü endeksi %3,3 ve elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı sektörü endeksi %0,4 azalırken, saece elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı sektörü endeksi %0,9 arttı.Diğer bir sorun da işsizlik artışındaki son gelinen nokta.Sanayi sektöründeki göreceli daralma beraberinde 120 bin kişinin işsiz kalmasına yol açarken,tarım sektöründeki işsizlik 16,7 ye yükseldi. Yapılan araştırma sonucu Türkiye ekonomisinde büyüme oranı ile işsizlik oranı arasında karşılıklı bir nedensellik ilişkisi bulunmamaktadır. Nedensellik ilişkisinin yönü sadece büyüme oranından işsizlik oranına doğru bulunmakta, işsizlik oranından büyüme oranına doğru bir nedensellik ilişkisi ise bulunmamaktadır. Bir başka ifade ile Türkiye ekonomisinde işsizlik, iktisadi büyümeyi etkileyen faktörler içinde yer almamakta fakat iktisadi büyümenin yüksek veya düşük oranda gerçekleşmesi işsizliğin oluşmasında veya işsizliğin önlenebilmesin de bir etkiye sahip bulunmaktadır. Bu sonuç, özellikle son yıllarda Türkiye ekonomisinde büyüme oranının

yüksek seviyede gerçekleşmesine rağmen işsizlik oranında nispi bir düşüşe sebebiyet verdiğini açıklamaktadır. Bir başka ifade ile işsizlik oranında gerçekleşen düşme eğiliminin büyüme oranı ile ilişkisinin bulunduğunu da açıklamaktadır.

                                    *        *          *

Sonuç olarak,hadiseye bu yönden bakıldığında öncelikle fiyat istikrarının sağlanarak enflasyonun en minimal seviyeye çekilmesi; daha sonra da kamu maliyesinin sürdürülebilir pozisyona kavuşturulması amaçlanmalıdır.Türkiye’deki işsizlik oranının artmasına yönelik nedenleri araştırıldığında; İşsizlik sorununun çözümlenmesinde uygulanan mikro ekonomik politikaların etkinsizliği, işsizlik oranlarının yükselmesine neden olmakta, bunu telafi etmek isteyen işgücü piyasası da düşük ücret ve düşük verimlilikle neticelenen kayıt dışı istihdamı arttırmaktadır. İstihdamın sektörel analizi ile ülkenin sektörel bir yapısal dönüşüm sürecinde olduğunu görmek mümkündür. Tarım sektörünün toplam istihdam içerisindeki payı sürekli düşüş eğilimindeyken, hizmetler sektörünün sürekli artış eğiliminde olması dönüşümün yaşandığını göstermektedir. Ayrıca, sanayileşmesini tamamlamayan bir ülkenin hizmetler sektöründeki yükselişi, işgücü piyasasında bir uyum sorunu yaşandığını da ortaya koymaktadır. Sanayi ve hizmetler sektörünün bu geçişi massedebilecek yeteneğe sahip olamaması da işsizlik probleminin büyümesinde etkili olmuştur. Bu yönden işgücü piyasasında eğitim ve istihdam ilişkisinin önemi de göz önünde bulundurulurken,işsizliğin önlenmesi için uygulamaya konulan makro düzeydeki politikaların mikro seviyedeki politikalarla desteklenerek bir bütün oluşturulmaldır.