Geçtiğimiz 31 Mart 2019 yerel seçimleri sonrası arka arkaya gelişen zamlara bir göz attığımızda; elektriğe %15,doğalgaza %14,9,çaya %15,şekere %16 ve akabinde sigara da  zamdan     nasibini aldı. Bilahare daha sonra doğalgaza 1 Eylül 2019 ta  rihinden itibaren geçerli olmak üzere ikinci bir % 14,9 oranın  da zam gerçekleşti. Görünür o ki kısa süre içinde doğalgaza  üst üste iki kez yapılan zam faturalara %32 artışla yansıyacak.   Son bir yıl içinde gerçekleştirilen totaldeki zam oranına bakıl dığında ise doğalgazın %64,2 oranında artış kaydettiği izleniyor. Son etapta kırtasiye ürünleri de yapılan zamlardan hissesine düşeni alırken; %15-18 arası yapılan zamla payını al da yine sabit oldu. Arka arkaya gelenbu  zamlar belki bütçe koşulları yönünden biraz olsun rahatlatır gibi görünse de ger çekte neresinden alırsak alalım maliyet enflasyonunu açıkça  destekler pozisyonda. Mevcut pozisyona göre değerlendirme yapmak gerekirse; maliyet enflasyonu ağırlıklı zamlar bir ta raftan enflasyonu reel anlamda azdırırken,vatandaşın cebin           deki TL. cinsinden olan para da enflasyon aşınması sebebiyle gittikçe kar gibi eriyor.Zaten daralma gösteren talep yapısının daha da daralması neticesinde görünen o ki bir taraftan işsizliğin artmasına ortam hazırlarken;diğer yönden de sektör lerdeki kepenklerin birer birer kapanmasına yol açacak.

                        *      *       *

Bütün bu açıklananlar madalyonun bir yüzü; diğer öteki yüzüne bir göz attığımızda ise görüntü daha da sıkıntılı.Arka  arkaya yaşanan büyümedeki küçülme yanında milli gelirde    ki düşüşler en son açıklanan kişi başına 8.811 Dolarlık dü şen gelir rakamıyla orta gelir tuzağına taşırken,seyrine öteden beri alıştığımız resesyon(durgunluk) sarmalından bizi  slumpflasyon denilen yüksek enflasyonda küçülme saiki olarak tanımlanan pozisyona doğru çektiğini izliyoruz.Konuyu  biraz daha açtığımızda her ne kadar TÜİK rakamlarına göre  %15 lere düştüğü belirtilse de iki haneli enflasyon rakamlarının yüksek enflasyon sınıflamasına girdiği de bilinen bir  gerçek. Slumpflasyon tanımına baktığımızda ekonomik açıdan daralma ve yüksek enflasyonun bir arada olma halidir. Bahse konu slumpflasyonun eğer 2 yıla kadar uzaması halinde ise iktisadi nitelikte bir depresyon dediğimiz durum    gündeme gelir ki, sonuçları oldukça ağır, faturası da oldukça yüksek gerçekleşir. Slumpflasyonda yönetim, bir yandan enflasyonu düşürmeye uğraşırken bir yandan ekonominin küçülmesini önce durdurmaya,yani olabildiğince süreyi de uzatmadan stagflasyona geçmeye çalışır.Yönetimin sonraki      adımı da sıfıra yaklaşmış büyümeyi artıya döndürmeye yönelik bir ekonomi politikası uygulamak olmalıdır.

                        *      *       *

  1. yüzden talepten nemalanan arz sahipleri;yani işletmeciler, devletin kendisi, şirket sahipleri, azalan taleple baş edebilmek     için etkili olabilecek seviyede promosyonlar yapıp son ve en    etkili çare olarak işçi çıkarırken ya da daha kötüsü batararak kepenk kapattığı bir dönemde işsizlik de artacağından, devlet istihdam yaratıp yeni iş sahaları açmalı ve gerçek anlamda her seferinde vurgulandığı gibi ihracata dönük yüksek katma değerli ileri teknoloji yaratarak esas tarzda bir büyüme sağlamalıdır.Çünkü Ekonomik krizlerin en zoru budur. Çünkü makroekonomik hedeflerin ve politika araçlarının birbiriyle çelişkisi en fazla burada ortaya çıkar.Bir yandan enflasyonu düşürmek,bir yandan büyümeye geçmek,bir yandan bunlara eşlik etmesi büyük olasılık içinde olan işsizlik artışını engelleyip istihdamı artırabilmek birbi riyle çelişen hedeflerdir.rada ne kritik nokta ise ekono mik kriz lerde hangi ekonomi politikasının seçilip uygulanacağı konusu krizin çeşidine, derinliğine ve ülkenin ekonomik ve sosyal koşul larına yakından bağlıdır. Bazı hallerde maliye politikası bazı hal lerde para politikası bazı hallerde heterodoks ekonomi politi kası araçlarının devreye sokulması gerekebilir. Bazı hallerde bu politi kaların hepsini bir arada birbirini destekleyecek biçimde uygula mak gerekebilir. Öte yandan bu gibi ekonomik krizlerde beklenti lerin olumsuz görünümden olumlu görünüme çevrilebil mesi de büyük önem taşır. gibi durumlarda beklenti yönetimi etkin bir politika aracı olarak kullanılabilir.

                                     *      *       *

Sonuç olarak,özellikle en fazla gelişmekte olan ülkelerde rast nan bu kabil iktisadi kırılganlık dönemlerinde toplumsal güvenin esas anlamda tesis edilmesine yönelik alınabilecek mutlak   tedbirler arasında yer alan asıl unsur; ekonomik verilerin olabildiğince sağlıklı ve biribiriyle örtüşebilecek tarzda topluma güven telkin etmesi açısından bu durum gerçekte büyük önem taşı makta dır.Aksi durumda geniş halk kesimlerinde gittikçe buhar     laşarak kaybolan güvenin yarattığı güvensizlik ortamı sebebiyle enflasyonu yükselme yönünde tetikleyeceği de sınanmış bir durumdur.Burada ayrıca ünlü ve tanınmış bir iktisatçı olan John Maynard Keynes’in sözünü de belirtmekte yarar var;”Eğer giri  şim ilerliyorsa, bolluk ekonomi ile birlikte artar; ama girişim yok sa bolluk ekonomi ile birlikte çürür.”Bir diğeri ise;” Nüfus mik  tarı da yalnız rakamla sayılmamalı;çünkü az kazanıp çok sarf   eden az nüfus,azla geçinip çok biriktiren fazla nüfustan daha ça buk devleti yıpratır. (Francis Bacon)Sonuncusu ve en önemlisi de      Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’e ait olan;”Türkiye’mizi layık olduğu seviyeye yükseltebilmemiz için mutlaka ekonomimize birinci derecede önem vermek mecburiyetindeyiz.”sözü öne çıkmaktadır.Bunun için de kaynak israfına hiçbir şekilde neden olmadan mevcut kaynakların yerinde kullanılmasının sağlanarak topyekün üretime tahsisi edilmek suretiyle ve özellikle yüksek katma değere sahip ileri teknoloji üretimine yönelmek kaydıyla toplumsal refah hedefini ancak tutturabileceğimiz de hiçbir zaman hatırdan çıkarılmamalıdır.