Genel anlamda “borç yiğidin kamçısıdır” derlerse de bu deyim sadece sürdürülebilir borçlar için geçerli olan bir söz.Nitekim        Ülkemizin son etaptaki borç tablosuna bakıldığında; açıkça ifa     de etmek gerekirse 2019 yılı finansal açıdan zor bir yıl oldu. Bü yüme motorunun durduğu 2019 yılında büyümenin sıfıra yakın olması bekleniyor. Üstelik kamu kesiminin piyasaya desteği ol masa küçülme de kaçınılmaz olacaktı. Böylece piyasayı yavaşlat mamak adına harcamalarda gaza basan ancak vergi toplamaktan imtina eden hazine bu yıl yüksek miktarlarda borçlanmak zorun     da kaldı.Geçtiğimiz bir yıl önceki 2018’in ilk 11 ayında 54,5 mil yar lira olan bütçe açığı bu yılın aynı döneminde yüzde 70 artarak 92,3 milyar liraya kadar yükselince, bu açık Merkez Bankası’n dan bütçeye aktarılan 41 milyar liralık ihtiyat akçesine rağmen yaşanmış oldu.Dolayısı ile bu açığın finanse edilebilmesi için    Hazine borçlanınca aldığı borçları hem yüksek faizli hem de kısa vadeli almak durumunda kaldı. Durum böyle olunca da borçların ödenmesi 2020’ye kalmış oldu.2020’de borç ödemek için ya daha fazla borçlanılacak ya vergiler artırılacak ya da  harcamalar kısıla cak.Bu yönde 2020 yılındaki u borcun ödenmesi için bir bütçe fazlası verilmesi beklenmiyor. Dahası 2020 bütçesine göre 139 milyar lira bütçe açığı verileceği tahmin ediliyor. Böylece ödene cek borç yeni borçlanmalarla finanse edilecek.

                                   *        *         *

Geçen yılın Kasım/2019 ayı itibarıyla merkezi yönetimin toplam borç stoğu 1 trilyon 274 milyar 187 milyon lira oluırken;bu bor cun 552 milyar lirası dış, geri kalan 722 milyar lirası ise iç borç tan oluşuyordu.Geçen yıla ait olmak üzere toplam borç tutarı da ocak ayından kasım ayına dek yüzde 16 artmış durumda. Özellik le iç borçlardaki artış ise kırmızı alarm veriyor. İç borçtaki artışa karşılık dış borç da azalmış değil. Zira geçen yılın ocak ayında 500 milyar lira dış borcu bulunan merkezi yönetimin kasım ayı itibariyle dış borç tutarı 552 milyar liraya yükselirken, Albayrak’ ın bakan olduğu dönemde merkezi yönetimin dış borç tutarının yüzde 26 artmış olması gerçekte sürdürülebilirliği tartışmalı ha    le getiriyor.Bu kapsamda Türkiye’nin borç durumu ile ilgili bir    genelleme yapmak gerekirse; Ülkelerin dış finansman ihtiyacının yüksek olması ekonomilerini dışsal olarak kırılgan hale getirmek tedir. Bir ülkede dış açığın yanında bir de kamu açığı varsa, “ikiz açık” sorunu ortaya çıkmaktadır ve kırılganlığı derinleştirmekte dir. Diğer bir mali kırılganlık göstergesi toplam kamu borcu/ GSYİH1 oranıdır. Bu oran gelişmiş ülkelere nazaran gelişmekte olan ülkelerde daha düşüktür. Ancak gelişmekte olan ülkelerin kamu borç stoklarının azalması ülkenin toplam borç stokunun da düştüğü anlamına gelmemektedir. Çünkü bu ülkelerde kamu borç stoku azalırken, özel kesim borç stoku artmaktadır. Kırılganlığı arttıran önemli bir faktör olarak finansal liberalizasyon; bu süreç te yaşanan makroekonomik istikrarsızlıklar ve finansal yapıdaki zayıflıklar gibi nedenlerden dolayı ekonomiyi kırılgan hale getir mektedir. Kırılganlığın sürdürülemez duruma gelmesi ise krizlere neden olmaktadır. Kırılganlık, finansal sistemin yapısından kay naklanmakta; kriz ise, kırılganlık ve dışsal şoklar arasındaki etki leşimin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

                                   *        *         *

Mamafih makroekonomik kırılganlıkların belirlenerek, bu kırıl ganlıkların azaltılmasına yönelik ekonomi politikalarının tespit edilmesi ülkelerin olası bir kriz ile karşı karşıya kalmasını önle yecektir. Makro-ekonomik kırılganlığın azaltılmasına yönelik olarak halen düşük bir seviyede olan yurtiçi tasarrufların artırıl ması bü yük önem arz etmektedir.Tasarrufların artırılması yatırım ve tasarruf oranları arasındaki farkın dış finansman yoluyla kapa

tılması problemini ortadan kaldıracaktır.Ancak toplumsal tasar rufların    arttırılabilmesi için de “tasarrufun milli gelirin bir fonk siyonu olduğundan hareketle; milli gelir attığında tasarrufların artabileceği aksine milli gelirin reel anlamda azalması halinde de tasarrufların   düşmesi söz konusu olduğundan,özellikle enflas yon oranının çok    iyi takibi ve güven unsurunun hakim olduğu ortama bağlı yapılması da çok büyük önem taşımaktadır.Bunun içindir ki enflasyo nun düşürülmesi ve yapısal reformlarla da iç tasarrufların artırıl ması hedeflenmelidir.Hal böyle iken Hükü metin para politikasını siyasi amaçlar için kullanması risk algıla masını yükselterek kırıl ganlığı artırdığından, Merkez Bankasının siyasetin önceliklerini göz ardı ederek karar vermesi kırılganlık riskini azaltabilir.

                                   *        *         *

Sonuç olarak,günümüzde Türkiye, cari işlem açıklarını kapatmak ve vadesi gelen dış borçlarını ödemek için borç almaktadır. Önce likle yapılması gereken cari işlemler açığının kapatılmasıdır. Bu nun için ihracat gelirlerini arttırıcı, ithalat giderlerini kısıcı politi kaların uygulanması gerekmektedir. Türkiye’nin dış borç sorunu nun temelinde yurtiçi tasarrufların yetersizliği yatmaktadır. Dola yısıyla, dış borç ihtiyacının azaltılması için yurtiçi tasarrufları art tırıcı yönde politikalar uygulanması gerekmektedir. Dış borç prob leminin çözümünde önemli bir unsur da borçları göreceli şekilde arttırmak yerine etkin bir borç yönetiminin gerçekleştirilmesi ge   rekmektedir.Burada üstünde durulması zorunlu en önemli kısım

İhracat gelirlerinin ciddi şekilde arttırılması konusudur.Bu duru    mu geçerli kılabilmek için de her seferinde değinildiği gibi ihra    cata dayalı yüksek katma değerli ileri teknoloji ürünleri üretimi   ne yönelmek hedefini gerçekleştirmek yanında;ara insan gücü ile           nitelikli iş gücü ihtiyacının karşılanılması için mutlak tarzda eği    tim kalitesini de olabilecek en yüksek düzeye çıkarmak,öteden    beri Yurt dışına olan beyin göçü akımının tersine çevrilerek nu    tarzdaki nitelikli elemanların cazibe merkezli AR-GE ve Araş    tırma yönlerini geliştitlmesine yönelik sosyal-mali imkanlarının

en üst düzeye çıkarılmasına çalışılmalıdır ki,gelişmekte olan Ül  ke statüsünden ancak bu şekilde kurtulabilriz.