"İç dünyanda yaşadıkların ve insanlara gösterdiğin duyguların arasında büyük bir uçurum var" demiştim bir sohbet esnasında.

İç dünyanı sana kalben bağlı olmayan birine açarsan, o bununla ne yapacağanı bilemez de demiş olmalıyım.

Duygularını, senden bir başkasına aktardığın zaman anlaşılacağını düşünmen gibi; anlaşılacağımı düşünmüştüm belki de sadece.

Büyük konuşursan, konuştuğunu yaşarsın diye tekrar etmiştim. Etmişimdir muhakkak. Hep ederim çünkü.

Doğruluğuna emin olmadığım hiçbir cümleyi sarfetmemişimdir. Çok konuşmadan kısa ve öz anlatmışımdır kendimi. Zaten öyle çok da sevmem konuşmayı. Yazarak anlatmaktır benim iç dünyam.

İç dünyamın aşka aşık olduğunu düşünürüm hep, duyguların sessiz anlatılışına inanırım ama hiç kazanamam sessiz duygularım karşısında. Avazım çıktığı kadar bağırmam hiçbir zaman aşk için.

Cesur değilim belki de; çok üzülmüşlüğüm vardır buna çoğu zaman.

Bazı şeylerin değiştiği günlerdeyim, ne sessiz kalacak gücüm var, ne de içime atıp kaybedeceğim savaşlar.

Yaşın geçtikçe, senden eksildikçe anlıyorsun yaşaman gereken günlerin değerini ve suskunluğunu bozup söyleyeceklerin varsa bugün söylemen gerektiğini.

....

Biraz suskun kalmak istedim.

Çevremi ve yakınlarımı izledim bu süreçte uzun uzun.

Sonra suskunluğumu bozdum, içimde birikenler bir alev topu gibi saçıldı etrafa. Rahatladım.

Önümüzdeki günlerde sizlerle kitap kapağımı paylaşacağım.

Bunu duyurmak için sustum aslında uzun bir süre.

İnsanların beni ne kadar sevdiğini anlamak için sustum.

Sonra dedim ki kendi kendime;

"Yenilir hiç olurum fark etmezler!

Susmam, susamam!" -Şanışer

...

Güzel, keyifli bir gün diliyorum. Geç kalmadan konuşmayı, sevmeyi, paylaşmayı unutmayın!