Türkiye’nin Suriye politikasında öteden beri yaptığı hatalara bakıldığında öyle görünüyor ki  Ankara ile Washington’un Fırat’  ın Doğusu eksenli, farklı tellerden çaldıkları diyalog süreci,her     an sürpriz bir gelişme ile sonlanabilir. Gerçekte Ankara sadece uluslararası hukuka ve “Sınır aşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleş  miş Milletler Sözleşmesi”ne uygun “Terörden arındırılmış güven  li bölge” istiyor. Bu talebin geçmişine bakıldığında ise  Türkiye’ nin, Suriye’ de “Güvenli Bölge”oluşturulması tezi yeni değil; ta 2012' den beri gündeme getiriyor.Bu kapsamda izlediği tutum tarzı açısından her seferinde başka bahane bulmakta veya çamura yat makta Amerikalıların üstlerine yok.Bu arada   ABD'de bu yılın başına kadar hasıraltı edilen, Türkiye’nin Suriye’de "Güvenli Bölge" oluşturulması tezi, Trump yöne timinin “Suriye'den çekil me kararı”ndan sonra ne olduysa ele alınır oldu. Günümüzde dahi "Güvenli Bölge" için ABD ve Türkiye arasında görüşmeler, diplo matik ve askeri düzeyde sürüyor. Lakin mutabakat sözde var fakat uygu   lamada yerinde yeller esiyor. Çünkü iki ülkenin "Güvenli Bölge"den beklentileri ve hedefleri çok farklı. Bu nedenle henüz uzlaşmaya varılamamış olması da doğal.Mamafih   artık Türk yet kililer de resmen oyalandıklarını düşünmeye başladılar.

                                   *      *      *

Son etaptaki gelişmelerde Suriye ordusu, ateşkes ilan ede rek geçtiğimiz 31 Ağustos Cumartesi gününden itibaren İdlib gerilimi azaltma bölgesindeki operasyonu durduraca ğını açıkladı. Bu açıklamanın hemen sonrasında Türk Silah lı Kuvvetleri'ne (TSK) ait askeri bir konvoy Türkiye'den İdlib'e geçiş yaptı. TSK'ya ait askeri konvoy, Kefr Lusin geçiş noktasından İdlib'e girdi. TSK konvoyu, Serakib ilçe sine doğru ilerleyişini sürdürüyor. Amaç bölgede yeni bir gözlem noktası inşa edilmesi.Bir taraftan da Günümüzdeki durum eskisinden daha karmaşık ve içinden çıkılır gibi de   ğil. İdlib ve Suriye’nin kuzeyinde, bu sorunu ivedilikle çöz mek neredeyse mümkün değil, çünkü süreç ilerledikçe don durulmuş çatışmalar birikiyor, daha da katmerleşiyor. Rus askeri uzmanları, Suriye rejimince özgürleştirilen bölgeler de rejimin kurumsallaşması ve egemenliğini güçlendirmesi adına yakın gelecekte sonuç alınamayacak yerleri zorlama ması gerektiği görüşünde.Çünkü biliyorlar ki sorunları as keri yolla çözme fırsatı yok; ateşkes görüşmelerini ise ora daki kontrolsüz radikaller bozuyor. ABD ise  Moskova ve Ankara'ya bildirimde bulunmadan İdlib gerilimi azaltma bölgesindeki, İdlib'e yakın Maaret-Misrin ve Kafer-Haya yerleşimlerine hava saldırısı düzenledi. ABD Merkez Kuv vetler Komutanlığı (CENTCOM) hava saldırısında; El Ka ide uzantısı Hurras ed-Din ile Ensar et-Tevhid ve diğer grupların liderlerinin toplantı amacıyla bulunduğu bir tesisi ve liderlerinin hedef alındığını savundu.Onlara göre bu ki şiler "ABD'nin vatan daşlarını (kiralık katil ordusu Black water) partnerlerini (PKK/SDG/YPG) ve masum sivilleri tehdit eden saldırılardan sorumluydu.Söz konusu hava sal   dırısında 40 kişi yaşamını kaybetti.

                                   *      *      *

Oysa ABD'nin saldırısından önce Rusya'nın desteklediği Suriye Hükümeti, bölgede tek taraflı bir ateşkes ilan etmişti.ABD’nin bu hava saldırısı sonrası Rusya, ABD'nin hava saldırısının, ateşkesin ardından bölgeye hakim olan sükuneti bozma riski taşıdığını duyur du.Gelinen son aşamada ise TSK belki ABD’nin öngördüğü derinlikte bir bölgeye girebilecek, ama ancak ABD ile birlikte... Girecek ama, orada terörist(!) falan bulamayacak. Çünkü onlar, Kürtler ve SDG (Suriye Demokratik Güçleri) çekilmeleri gereken yerlerden, çekilmeleri gerektiği kadar çekildiler zaten.Bu gelişme ler nedeniyle olsa gerek Cumhurbaşkanı  hafta başında yine olan ca hitabetiyle ABD’ye yüklendi. Washington yönetimine birkaç hafta süre tanıyarak Türkiye’nin güvenli bölgeyi tek başına oluş turması gerektiğini, bu gerçekleşmezse kendi planını uygulayaca ğını duyur du.Ayrıca belirtmek gerekir ki Türkiye benzer tehditleri daha evvel   de yapmıştı.Netice olarak o bölgede bir zafer ihtimali şimdilik söz konusu değil.Gelinen noktada İdlib’teki gelişmeler aslında son derece vahim ve Türkiye’nin tehlikeli bir oyun oynadığını ya zıp söyleyenleri haklı çıkartacak bir durum hızla gelişiyor. An kara’nın kolladığı ve beslediği cihatçıların şimdi aradıkları des teği bulama yınca Erdoğan iktidarını hedef almaları beklenen bir sonuçtu.

                                         *      *      *

Sonuç olarak,neredeyse bir milyonu bulan ve içine cihatçıların da    karıştığı;bir kısım teröristlerin de mülteci durumundakilere dahil   olduğu  AKP-MHP-Devlet Koalisyonu bu cihatçı ağırlıklı göç dal gasını daha fazla engelleyemez gibi gözüküyor.Böylece Türkiye, başından beri yanlış izlediği Suriye politikasının yol açacağı sorun ları maalesef yaşayacak gibi görünüyor.Hal böyle iken TSK’nın diğer bazı gözlem istasyonlarının da bu operasyonlarda Putin’in verdiği garantiye rağmen hedef olduğuna ilişkin haberler de geli yor.ABD’nin uyguladığı strateji ise çok açık;bir taraftan sene ba   şından bu yana 2060 TIR’lık PKK/PYD’ye yaptığı silah yardımı yanı sıra, son aşamada sayıları 60.000’i bulan PKK/PYD militan eylemci gücüne de eğitip kattığı 700 kişi daha ilave edildi.Belli ki,     İdlip’in 35 km derinliği kapsamında uygun görülen alana PKK/  PYD Devletçiği kurma alt yapısını oluşturma planı gerçekleşme  aşamasında.Bu şartlarda ABD’nin İdlip için bahsi geçen mutaba   kata göre sözünü yerine getirme yönündeki verilen opsiyonda sü  re de kısalıyor.Yapılması gereken ise Fırat Kalkanında olduğu gi    bi karar verebilecek pozisyona gelerek;öncelikle Türkiye’nin Su   riye ile görüşme masasına oturmak suretiyle riske girmeden İdlip     ten PKK/PYD’nin çıkarılmasını ya Suriye kanalıyla ya da gerek mesi halinde Türkiye desteği ile temin etmek.Çünkü geçmişteki   tüm hizipleşmelerin duygusallıktan arınılıp bırakılarak Suriye’nin toprak bütünlüğünün  her ne pahasına olursa olsun savunulmasının da samimiyet şeklinde test edileceği bir ortamda; Türkiye’nin beka sı için başka uygun bir seçenek bulunmuyor.Düşünmek gerekir ki aklın da mantığın da yolu birdir;baş ka riske girmeye de hiç gerek yok!.....