Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün en son Yaşam En deksi verilerine göre Türkiye, üye ülkeler arasında iş-yaşam den gesi alanında sondan üçüncü konumda. Aşırı mesai yapan işçi oranının yüzde 32,6 olduğu Türkiye, bu alanda birinci olurken, cinsiyet eşitsizliğinde de listenin başında yer alıyor. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) üyesi olan Türkiye ise, örgütün yayımladığı yaşam endeksi verilerine göre iş-yaşam den gesi alanında listede sondan üçüncü konumda. Bu verilere göre Türkiye’de haftada 50 saatten fazla çalışan işçi oranı yüzde 32,6 seviyesinde. Bu alanda OECD ülkelerinin ortalaması yüzde 11. Oarnında bulunuyor. OECD ülkelerinde işçilerin iş dışında günde kendine vakit ayırdığı saat ortalama 15 olurken, Türkiye, 14,8 saatle bu alanda ortalamanın gerisinde kalıyor. Fazla mesaide birinci sırada olan Türkiye, bu alandaki cinsiyet eşitsizliğinde de listenin başında yer alıyor. Yayımlanan istatistiklere göre kadın ların erkeklere oranla fazla mesaiye en çok maruz kaldığı ülke Türkiye oldu. Bu arada İş dışında kendine vakit ayırmaya ilişkin cinsiyet eşitliği verilerine göre ise Türkiye, 40 ülke içinde 35. sırada yer alıyor. İş-yaşam dengesi listesinde Hollanda birinci sırada yer alırken, İtalya ikinci, Danimarka üçüncü sırada bulunu yor. Listede Türkiye’nin gerisinde kalan ülkelerden Kolombiya sonuncu, Meksika sondan ikinci sırada.

                                      *      *       *

OECD’nin yaşam endeksini belirleme kriterleri arasında eko sistem koşulları atmosferi, biyolojik çeşitliliği, su kalitesini ve doğal kaynakları yansıtmaktadır. İnsan refahı: çalışma hayatını, fiziksel ve ruhsal sağlığı, bilgiyi düzeyini, özgürlüğü ve kişisel ilişkileri kapsamaktadır. Ekonomi, hem ulusal geliri hem de ulusal zenginliği ifade etmektedir.Yönetim: insan haklarından, sivil ve politik sorumluluktan, güvenlikten ve hizmetlere erişim den meydana gelmektedir. Kültür: kültürel mirası ve sanatı temsil etmektedir. Kaynak yönetimi: ekonomik ve çevresel varlıkların korunmasını, kaynakların kullanımını ve tüketimini içermektedir. Ekosistem servisleri ise, doğal olayların etkisini, doğal kaynakları ve bu kaynakların sağlanmasını kapsamaktadır.

*Toplumsal refah; insan refahından ve ekosistem koşullarından oluşmakta,

*Toplumsal ilerleme ise; insan refahı ve ekosistem koşullarının gelişiminin sürdürülmesinden meydana gelmektedir. Refahın ölçümü ise, ülkelerde toplumsal ilerlemenin ne derece sağlandı ğını göstermektedir. Literatürde çeşitli şekillerde tanımlanan re fahı ölçmek için birçok yöntem bulunmaktadır. Ekonomistler ve hükümetler ülkelerin refahını ölçmek için yıllardır geleneksel üretim göstergelerinden biri olan kişi başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) yöntemini kullanmışlardır. Bu yaklaşımın tercih edilmesinin temel sebepleri arasında, iyi bir ekonomik teoriye dayanması, güvenilir ve kolay hesaplanması yer almaktadır. Ayrıca, kişi başına GSYH’nın hesaplanması için gerekli verilerin toplanması nispeten daha kolaydır. Çünkü ülkeler, bu sistemi ulusal hesaplarına daha hızlı adapte edebilmektedir. Refahın ölçülmesinde GSYH yöntemi yanı sıra Simon Kuznets’in geliş tirdiği GSYH ekonomik performans endeksi de bulunmaktadır. Bu endeks de, refahın ve esenliğin ölçümünü temel esas olarak almamaktadır.

                    *      *       *

Türkiye açısından daha objektif olmak gerekirse; nitelikli eğitim ve beceri açığı sorunu, ulusal düzeyde iyileştirilmesi gereken bir öncelik olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğitim politikalarını ulusal düzeyde geliştirirken devlet düzeyinde hazırlanan teşvikleri ve

sivil toplum kuruluşlarının sunduğu fırsatları iyi değerlendirmek gerekmektedir. . Dolayısıyla gençlerin işgücüne katılımını arttırmaya yönelik geliştirilen politikaların, sektörle organize bir şekilde ilerlemesi en etkili çözümlerden biri olabilir. Ayrıca, araştırma bulguları göstermektedir ki yazılım alanında gerçekleş tirilen çalışma ve projelerde aktif olarak yer alan kişilerin dene yimlerini ve kazanımlarını daha çok dinlemeye ihtiyaç vardır.

                       *      *       *

Sonuç olarak, İyi yaşam Endeksi açısından ise OECD üyesi ülke lerin ekonomik ve sosyal göster geleri açısından karşılaş tırıldık ları bu endeks içinde 11 temel bileşeni barındırmaktadır. BLI bileşenlerinin barındırdığı iki kavram, “yaşam koşulları” ve “yaşam kalitesi”dir. Yaşam koşul ları olarak gelir, iş ve konuta incelenirken; yaşam kalitesinde iş-yaşam dengesi, sağlık, eğitim, toplumsallaşma, sivil ilişkiler, çev re, güvenlik ve yaşam mem

nu niyeti kavramları ele alınmaktadır. Ülkelere 0 ile 10 arasında puan verilen bu grafiğe göre, en iyi ya şama sahip ülkeler Avus tralya, Norveç, ABD olurken, en düşük yaşama sahip ülkelerin ise Şili, Meksika ve Türkiye olduğu görül mektedir. Hal böyle iken, Endüstri devriminin getirdiği çevre için kurgulanmış ekonomik sistem ve onun ölçüm araçlarının giderek yetersiz kaldığı; dirençli fakirlik, hızlı bir şekilde artan işsizlik, gelir ve fırsat eşitsizliği ve çevre tehditlerinin yayılması da bu gözlemi doğrulamaktadır. Diğer yandan bu gelişmeyi, küresel leşmenin artması ve ülke yönetimlerinde de “popülist” politika cıların egemenliği ve mevcut sistem ve ölçüm araçlarını kendi çıkar larına kullanması, söz konusu sarmal için koruyucu olmak tadır. Böylesi bir gelişme aynı zamanda “demokratik” yönetim şekilleri için de bir tehdit oluşturmaktadır. Mevcut sistemin çar pıklığı, dünyanın yeterli kaynaklarının “yetersiz” kalmasına ve yoksulluk ve işsizliğin yaygınlaşması ve kanıksanmasına yol açmaktadır. Bu gelişmenin doğal sonucu da, ekosistemin ve birey mutluluk ve güvenliğinin tümüyle ihmal edilmesi olmaktadır. Böylesi bir olumsuz gelişmenin çözümü de doğaldır ki, insan ve çevre odaklı politikalar ve bunların sonuçlarının uygun şekilde ölçümünden; ekonomi biliminin, insanı merkeze alan “sosyal” yönünü öne çıkarmaktan geçmektedir.