Son gelişmelere bakılırsa Türkiye, OECD verilerine göre ne çalışan ne de eğitim alan genç oranında yüzde 26 ile ilk sırada geliyor. Rapor 48 ülkede, 7-20 Nisan tarihleri arasında 90 gençlik kuruluşu aracılığıyla hazırlandı ve bu arada ancak  yayınlanması yapılabildi. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) bu raporuna göre, Covid-19 salgınında 15-24 yaş arasındaki gençlerin en çok kaygı duyduğu konuların başında akıl sağlığı, gelir ve istihdam geliyor. Salgın döneminde eğitime erişim konusunda yaşanan problemlere de değinilen raporda, pandemi sırasında 1.5 milyar gencin eğitime ve üniversiteye erişimi sınırlanırken, bu gençlerin yarısının gerekli kaynaklara yeterince erişemediği, dolayısıyla hayat boyu elde edebilecekleri gelirin yüzde 7 ila 10 arasında azaldığı tespit edildi. 2008 finansal krizinin etkileriyle zaten boğuşmakta olan bu gençlerin, kendilerinden bir önceki 25-64 yaş arası kuşağa kıyasla işsiz kalma ihtimalinin ise 2.5 kat arttığı belirtildi. Bu durum toplumsal ve ekonomik açıdan dezavantajlı durumdaki evsiz, işsiz ya da göçmen gençleri daha ağır şekilde etkileyebilir.

                                *        *         *

Diğer taraftan da artan işsizlik oranlarına paralel şekilde borçların da artış gösterdiğinin belirtildiği raporda, gençlerin sınırlı mali varlıklarının bulunmasının, işlerini kaybetmeleri durumunda üç ay içinde yoksulluk sınırına gerilemelerine sebep olduğu da ifade ediliyor. Özellikle geçici istihdam yaratan ve işçileri düşük maaşla çalıştıran restoran, otel gibi hizmet sektörlerinde gençlerin işlerini kaybetme riski daha yüksek. OECD verilerine göre 15-29 yaş arası gençlerin yüzde 35’i düşük maaş veren ve iş güvencesi sağlamayan pozisyonlarda çalışıyor. Bu oran 30-50 yaş arası kişilerde yüzde 15 iken, 51 yaş üstünde yüzde 16 civarında bulunuyor. Salgın nedeniyle uygulanan kısıtlamalar, karantina ve sosyal mesafe ise rapora göre gençlerde stres, endişe ve yalnızlık hissiyatına yol açtığı da belirtiliyor.Genel anlamda Ülkemizin işsizlik tablosu incelendiğinde; bir ülkede uzun süreli işsizlik oranın düzeyi veya artış/azalış durumu, işsizlikle mücadele ve istihdam politikalarının etkin olup olmadığı hakkında fikir verir. Ayrıca, işgücü piyasasının “katılık derecesi” ve eğitim sisteminin “etkinlik seviyesine” de işaret eder.Ayrıca gelinen noktada, işsizlik sorununun, çalışma çağındaki tüm yaş gruplarını etkilemesine karşın toplumun en etkin ve enerjik kesimini olan genç nüfus arasında yaygın olarak görülmesi işsizlik sorununa yeni bir boyut kazandırmaktadır.

                                 *        *         *

Ülkemizdeki genç işsizlik tablosuna bakıldığında Türkiye’de genç nüfus işsizliği, ülkenin ekonomik, demografik ve yapısal faktörlerine bağlanmaktadır. Ayrıca işgücü piyasalarında, gençlerin yetişkinlere göre rekabet güçlerinin zayıf olması da diğer bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Birçok ülkede yetişkinler, iş güvenliği mevzuatı, toplu sözleşme ve geleneksel personel uygulamaları ile korunurken gençlere bu tarz bir korunma hakkı verilmemektedir. Diğer taraftan gençlerin işgücü piyasalarına girmeleri de ayrı bir sorun teşkil etmektedir. Firmaların işe yeni işçi almada veya istihdamın devamında gençler yerine genellikle uzmanlaşmış, erkekler açısından askerliğini yapmış, yetişkin ve deneyimli işçileri tercih etmeleri de gençlerin işgücü piyasalarına girmelerini zorlaştırmaktadır. Gençlerin işsizliğinde etkili olan bir diğer önemli faktör de, iş hayatına hazırlanmada eğitim sistemlerinin yeterince elverişli bir yapıya sahip olmamasıdır. Bu negatif durum, ülke ekonomilerinin refah seviyelerinin yüksek olduğu dönemlerinde yani emek talebinin yüksek olduğu dönemlerinde pek göze batmaz iken, ekonominin durgunluk dönemlerinde gençlerin istihdam durumlarını olumsuz yönde etkilemektedir.

                                  *        *         *

Sonuç olarak, gerçekte gün geçtikçe  çözümü daha da zorlaşma sürecine giren işsizlik durumunun bir an önce önüne geçilebilmesi açısından; İstihdam seviyesinin yükseltilmesi ve işsizliğin azaltılması amacıyla istihdam etkisi yüksek olan sektörlere ağırlık verilmesi gerektiği, bunun yanında maliyetleri arttırmaksızın işgücü yoğunluğunun yüksek, sermayeyi tasarruf edici ve istihdam yaratıcı projelere bütün  sektörlerde öncelik verilmesi gerektiği veçhile, Tarım sektöründe atıl kalan işgücünden faydalanabilmek amacıyla işgücü kullanmayı gerektiren yönde tarım teknolojisinde ve ürün tiplerinde değişiklik sağlanmasının da işsizliği tolere etmede etkili olduğu kadar, öteden beri köyden kente doğru yoğunlaşan göç trafiğinin bir nebze olsun önleyebileceğini de dikkate almak gerekmektedir.Bunun dışında özellikle sanayi sektöründeki yüksek ithalat bağımlılığının bir an önce önüne geçilebilmesi için de hem işsizliğin azaltılmasını sağlayacak hem de ithalattaki ara malı ihtiyacının iç piyasalardan sağlanmasını temin edecek ithal ikamesi ara malı imalatına yönelme durumu gerçekleştiği takdirde döviz rezervlerimizin daha da artışını sağlayacağı muhakkaktır.Bu tedbirlere ilave olarak da ihracatta yüksek katma değerli ileri teknoloji ürün lerine yönelebilmek için Yurt dışına gittikçe yoğunlaşan  beyin göçünün önüne geçerek nitelik işgücünün Yurt içinde kalması da temin edilmelidir.