Piyasa şartlarında zaman zaman ciddi olarak tartışma konusu yapılan   gıda fiyatlarındaki artışlar sadece Ülkemizde olmayıp bütün dünyada süreğenleşen tarzda son yedi aydır gıda fiyatları artıyor. Bunda elbette küresel ölçekte etkisini hissettiren kuraklık ve Covid-19 salgının etkileride var. Ancak Türkiye’deki gıda fiyatlarındaki artış oranı sadece bu etkenlerle açıklanamayacak kadar oldukça yüksek. Türkiye gıda fiyatlarındaki bu artışla gelişmekte olan ülkeler arasında Arjantin’den sonra ikinci sırada, OECD ülkeleri arasında ise açık farkla ilk sırada yer aldığı izlendi. Bu kapsamda iddia konusu olan neden ise daha ön celeri aracı-komisyoncu öne geçerken; diğer unsurlar ikinci hatta üçüncü planda kalıyordu.Öte yandan tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım’a göre temel girdilerdeki maliyetlerin yüksekliği, gıda fiyatlarını ithalatla düşürme politikası ve piyasanın büyük ölçüde market zincirlerinin egemenliği altında olması Türkiye’deki gıda fiyatı artışının bu kadar yüksek olmasında etkili olduğu değerlendirilirken; bir yayın ajansına yaptığı açıklamada;“Market zincirleri piyasadaki hemen her ürünün fiyatını belirler konuma geldi. Bir pazarcı esnafı ya da manav, marketteki fiyata bakarak kendisine bir fiyat belirliyor. Girdi maliyetlerinin yükselmesi, üreticinin artık üretim yapmakta zorlanması, iklime bağlı olarak bazı ürünlerde üretimin azalması, nüfus artışına rağmen üretimin aynı oranda artmaması da önemli faktörler. Ama temelde pazarın işleyişinde bir sorun var” vurgusu da kayda geçiyor.

    *         *         *

Diğer taraftan da açıklamasında çiğ süt alım fiyatlarının Ulusal Süt Konseyi tarafından belirlendiğini hatırlatan Yıldırım, “15 Kasım 2019’dan 1 Ocak 2020 tarihine kadar çiğ süt fiyatı 2 lira 30 kuruşta sabit tutuldu. Üreticiden alış fiyatı artmazken, tüketici fiyatı arttı. Peynir, yoğurt gibi süt ürünlerinde önemli fiyat artışları var. 13 ay boyunca üreticinin sattığı sütün fiyatında artış yok ama tüketicinin aldığı fiyatta artış var. Oysa aynı dönemde yem fiyatları yaklaşık yüzde 60 arttı. Çiğ süt maliyetleri yüzde 40 arttı. Enflasyon artmasın diye çiğ süt fiyatına zam yapılmadı ama gıda enflasyonu yüzde 20,6” şeklinde açıklamada bulunuyor. Aslında bu durum gerçek yönüyle mercek altına alındığında her ne kadar aşırı fiyat artışlarında aracı-tefeci kesiminin etkili olduğu söyleniyorsa da; üretici-tüketici arasındaki fiyat artışlarının birçok nedeni var. Çok tabii olarak Türkiye’nin uzun yıllar ithalatla fiyatları düşürme politikası izlerken, aksine arz-talep dengesinin talep aleyhine bozulması yanında; ithalatın bir taraftan da üreticiyi üretimden kopararak talep projeksiyonunun daha da artması na sebebiyet veriyor. Bu arada gıda fiyatlarının düşürülmesini sağla mak üzere öteden beri izlenen gümrük vergilerinin düşürülmesi yönte mi de beklenen sonucu vermekten çok uzak bulunuyor. Bu yöndeki durumla ilgili değerlendirmede bulunan tarım yazarı Ali Ekber

Yıldırım’a göre; “Biz ayçiçeğini ağırlıkla Moldova’dan, Romanya’dan biraz da Bulgaristan’dan alıyorduk. Ama bu sene oralarda da üretim az olduğu için örneğin Bulgaristan, Rusya’dan almaya başladı.Türkiye de yönünü Rusya’ya çevirdi. Ama Rusya’da da iklime bağlı olarak üretimde önemli bir düşüş oldu. Çin’in de Rusya’dan yoğun alım yapmasıyla ayçiçeği fiyatları dünyada son beş yılın en yüksek noktasında. Türkiye ayçiçeği üretmek yerine ithalata yöneldiği için gümrük vergilerini düşürüyor. Ama satıcılar bizim piyasayı çok yakından izliyor. Türkiye ne kadar vergi düşürdüyse onlar fiyata o kadar zam yapıyorlar.” Uyarısını yapıyor.

         *         *         *

Sonuç olarak, gıda fiyatları artışında ana başlıkta değinildiği gibi bir   çok etken söz konusu. Öncelikle tarım ve hayvancılık sektörlerinde en temel alınması gereken birinci derecedeki unsur; üretimin sürdürülebilirliliği konusu beraberinde bir de üretimin arttırılması.Gıda ürünlerindeki ithalat politikasının hem ülke ekonomisine zarar verdiğini hem de gıda güvenliğini riske attığını vurgulayan Yıldırım, “Bu sene ürün bulmak da mesele. Dolayısıyla paranız olsa da ithal edemiyorsunuz. Türkiye’de üretimi artırmak gerekiyor. Üretici para kazanırsa zaten üretime devam ediyor. Örneğin İç Anadolu’da üreticiler buğdaydan para kazanamayınca birkaç yıl önce nohut üretimine yöneldi. Türkiye’nin nohut üretimi şu anda kendine yeterli ve biz nohut fiyatını konuşmuyoruz. Ama ciddi bir ithalat yaptığımız mercimeğin, kuru fasulyenin fiyatını konuşuyoruz. Yani kendi üretiminizi sağlarsanız fiyatları da kontrol etmesi kolay olur. İthalatla gıda enflasyonu düşürülemez” yanı sıra;”Türkiye, İç Anadolu çiftçisinin üretmekten uzaklaştığı buğdayı büyük ölçüde Rusya’dan alıyor. Yıldırım’ın verdiği verilere göre Rusya son 20 yılda buğday üretimini yılda 34 milyon tondan 85 milyon tona, buğday ihracatını ise yılda 11 milyon tondan 50 milyon tona çıkardı. Türkiye’de ise son 20 yılda buğday üretimi yıllık 18 ila 22 milyon ton arasında gidip geliyor. Türkiye’nin ithalatı ise 2 milyon tondan yaklaşık 10 milyon tona çıkmış durumda.” Mamafih burada da aşılması gereken asıl sorun ambalaj ana maddesinde yoğunlukla kulla nılan plastik ve ham maddesi ancak ithalatla temin edilirken,ayçiçek yağı, süt ürünleri ve sebze-meyveye, sanayi tarafında ise alüminyum, çelik, plastik ve porselen hammaddelerinde yaşanan yoğun zamlar da dikkat çekiyor. Mamafih üreticiden-tüketiciye kadar olan süreç mercek altında incelendiğinde; gıda üreticileri ve sanayicilerin ortak noktası ise hammadde fiyatlarındaki artış ve yükselen maliyetler olarak öne sürülürken;fırsatçı ve spekülatif fiyat artışlarını da unutmamak gerekiyor.